Araba Sevdası 1898’da yayınlanmış olup Türk edebiyatı açısından büyük öneme sahiptir. Eser, Türk edebiyatında ilk realist roman örneği olarak kabul edilmektedir. Recaizâde Mahmut Ekrem’e ait olan eserde Batılılaşma, aylaklık, züppe tipi, yabancılaşma gibi meseleleri anlatmakta olup, ismi ile içeriği arasında doğrudan bir ilişki de söz konusudur. Tanpınar’ın dediği gibi: “Pek az Türk romanı Araba Sevdası kadar adına bağlıdır.”
Eserde Bihruz Bey’in arabalara düşkünlüğü ve kendi statüsünü onun üzerinden belirlemesi ve yanlış batılılaşma anlatılmaktadır. Bihruz Bey, tam da dönemin burjuva gençliği gibi Fransızca sevdalısı bir gençtir ve Türkçeyi yetersiz bulmaktadır. Yanlış batılılaşma ile başlayan bu süreç dinlin yetersiz bulunması ve gösteriş merakı ile devam etmektedir. Burada en önemli etken arabadır. Arabayı araç olmaktan çıkarıp amaçlaştıran ve kimliğini araba üzerinden inşa etmeye çalışan Bihruz Bey’in parkın belirli bir yerinde durup dinlenmesinin, kıyafetleri ile etrafındaki beylerden her zaman daha şık görünmeye çalışmasının asıl amacının kendisini gösteriye sunmak ve etrafındakilerin dikkatini çekmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda eserde fetiş nesnesine dönüşen arabayla aslında kişinin kendisini gösteriye sunması eleştirilmektedir. Batılılaşma serüveninde araba anlatıları, sahip olma ve olmama, güç kazanma ve kaybetme, amaçlılık ve amaçsızlık, olgunlaşma ve çocuksuluk gibi konuların hikâyesidir.
Romanda söz konusu araba, 19. yüzyıl Osmanlı toplumunda statü göstergelerinden faytondur: Başkişinin kamusal alanda varlığını bağladığı araba, statü göstergesidir. Arabanın markası, özellikleri gibi hususlarla sahibinin zenginliğini teşhir etmesi dışında kullanıcısına zaman ve mekânı aşması nedeniyle de güç ve özgüven verir. Benzer şekilde, Keşfi Bey’in evine giden Bihruz Bey, evin uşağı tarafından kötü muameleye uğradığında bunu kiralık arabayla gelmiş olmasına yorar.
Bu roman, devrin toplumsal şartları ile görünme ve gösteriş merakını ve yanlış batılılaşmayı, Bihruz Bey’in Perviş Hanıma olan aşkını anlatıyormuş gibi anlatsa da dönemin toplumu ile sosyal yapısı hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu hikaye ekseninde tüm Osmanlıyı Etkileyen batı etkisi incelenmiştir. Romanda batı etkisi kendini güçlü bir şekilde hissettirmektedir. İkinci olarak eserin olay örgüsünde zamanın kronolojik olarak ilerlemektedir. Ayrıca bakış açısı ve anlatıcı duruma göre değişiklik göstermekte ve karma anlatıcı görülmektedir. Diğer Tanzimat dönemi romanlarında yaygın olan müdahil yazarlık bu romanda pek yoktur. Onun yerine iç monolog teknikleri kullanılarak olumsuzlanan durumların parodisi yapılmaktadır. Bu yönüyle roman diğer Tanzimat romanlarından büyük oranda ayrılmaktadır. Romandaki mekanlar bize Bihruz Bey’in düşüncelerini ve duygularını anlatmaktadır. Olayın geçtiği Çamlıca parkı örneğinde Çamlıca Parkı; büyük gösterişli ve gerçekten gönül açısı bir imgedir. Olayda geçen mekânların basit bir mekân olmadığı semtler üzerinden statü sembolüne dönüştüğü açıkça gözlemlenebilmektedir. Bu da romanın genel temasıyla uyumluluk arz etmektedir. Son olarak kişi kadrosuna bakıldığında eserin başkişisinin Tanzimat romanlarının genelinde olduğu gibi babasız büyüyen bir genç erkek, mirasyedi bir züppe tipi olduğu görülmüştür.
Tüm bunlar eserin yapısalcı bir analizinin sonucudur. Ve bu sonuç bize; başta da bahsettiğim gibi dönemin yanlış batılılaşmasını ve gösteriş merakını bir Araba Sevdası üzerinden betimlemektedir.
Comments